Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “(İsrail-Filistin) Türkiye olarak tarafların talep etmesi halinde esir takası dahil her türlü arabuluculuğa hazırız” dedi.
Erdoğan, dün TC Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki Kabine Toplantısı’nın ardından millete seslendi.
Erdoğan, “Her şeyin olduğu gibi savaşın da bir adabı ve ahlakı olduğunu ve tüm tarafların buna riayet etmekle mükellef bulunduğunu” belirterek, “bir şiddet sarmalına girilmesi ilave acıdan başka bir şey getirmez” dedi.
“İsrail yönetiminden Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarına yönelik bombardımanlarını, Filistinlilerden de İsrail’deki sivil yerleşimlere yönelik tacizlerini durdurmalarını istiyoruz” diyen Erdoğan, “Bu itidalli adım barışa giden yolun kapısını da aralayacaktır. Gün, fevri değil, devlet aklıyla, soğukkanlılıkla ve insanlık vicdanıyla etme günüdür. Türkiye olarak tarafların talep etmesi halinde esir takası dahil her türlü arabuluculuğa hazır olduğumuzu belirtmek isterim.” ifadelerini kullandı.
“Sorunların bu kadar derinleşmesinde elbette uluslararası toplumun Filistinlilere verdiği sözleri yerine getirmemesinin de çok ciddi payı vardır” diyen Erdoğan, “Birleşmiş Milletlerin (BM) ve diğer uluslararası kuruluşların Filistin’le ilgili aldığı kararların neredeyse hiçbiri uygulanmadı. Türkiye olarak bizim bu konudaki tavrımız en başından itibaren nettir. 1949 yılından beri İsrail devletini tanıyoruz ve kimi zaman kesintiye uğrasa da diplomatik ilişkilerimizi sürdürüyoruz. Bununla birlikte 1967 sınırlarında, başkenti Kudüs olan, coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devleti kurulmadan bölgeye huzur gelmeyeceğine inanıyoruz” ifadelerini de kullandı.
-“(Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde) 1 Ekim’den bugüne teröristlere ait toplam 194 hedef imha edildi, 162 terörist etkisiz hale getirildi”
Türkiye’nin, 40 yıllık terörle mücadelesini sadece fiziki standartları itibarıyla değil, aynı zamanda insani ve ahlaki olarak da alnının akıyla yürüterek başarıya ulaştırmış bir ülke olduğunu belirten Erdoğan, “Medeniyetimizden, tarihimizden ve kültürümüzden tevarüs ettiğimiz mirasın ışığında aynı ilkeli duruşla mücadelemizi sürdürüyoruz. Son dönemde terörü kaynağında kurutma stratejimiz çerçevesinde bu mücadeleyi önemli ölçüde sınırlarımız dışına taşıdık. Binlerce yıllık devlet geleneğimizden aldığımız ilhamla sınırlarımızın dışındaki mücadeleyi de uluslararası hukuka riayet ederek insani ve ahlaki çizgileri asla ihlal etmeden yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Türkiye’nin terörle mücadele tarihinin sayfalarında, ne bilinçli olarak burnu kanamış tek bir masumun ne kanı dökülmüş tek bir çocuğun ne de onuru zedelenmiş tek bir mazlumun kaydı olmadığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
“Irak ve Suriye’nin kuzeyinde geçtiğimiz hafta yaptığımız son harekatları da aynı hassasiyetle icra ettik. Sadece terör örgütü mensuplarını, teröristlerce kullanılan tesisleri, terörün gelir kaynak ve yeteneklerini hedef aldığımız operasyonumuzun ilk safhası başarıyla sonuçlandı. 1 Ekim’den bugüne Hava Kuvvetlerimizin harekatları ve ateşle taarruz neticesinde teröristlere ait toplam 194 hedef imha edildi. Operasyonlarımız sonucunda 162 terörist etkisiz hale getirildi. Her operasyonumuzda olduğu gibi son harekatta da en büyük sorunu DEAŞ bahanesiyle terör örgütüne destek veren müttefikimizle yaşadık. Bilindiği gibi yıllardır bölgedeki terör örgütleriyle yakın ilişki içinde olan diğer güçlere bir çağrı yapıyoruz. Bu ülkelerden yapacağımız harekatlarda zarar görmemeleri için bölge askeri ve istihbari unsurlarını teröristlerden uzak tutmalarını istiyoruz.”
Son harekattan önce de Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve MİT Başkanlığı seviyesinde ikazlarda bulunulduğunu bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Adeta ak sütün içindeki ak kılı ayırt etme hassasiyetiyle teröristler dışında kimseye zarar vermeden bu operasyonu yürüttük. Buna rağmen tatsız ve muhataplarımızın ifadesiyle, ‘üzüntü verici bir hadise’ yaşanmasını engelleyemedik. Hiç şüphe yok ki bu olay milli hafızamıza kaydedilmiştir ve vakti saati geldiğinde gereği muhakkak yapılacaktır. Terör örgütüne ve kontrolündeki yerlere daha bir kararlılıkla, daha bir şiddetle, daha etkili bir şekilde harekatlar düzenlemeye devam edeceğiz. Sınırlarımızda ne tek bir teröristin barınmasına ne de bir terör koridoru kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Esasen müttefiklerimiz bunun sözünü bize verdiler. Ancak bu sözlerini tutmadılar. Terör örgütünün ismini değiştirmeleri sadece kendilerini kandırmaları anlamına gelmiyor, başkalarını da kandırıyorlar. PKK’ya SDG demekle Amerika’ya Birleşik Devletler, Büyük Britanya’ya Birleşik Krallık demekle burada herhangi bir şey değişmiyor. Dolayısıyla PKK’yı terör örgütü olarak tanıyan her ülkenin bu örgütün farklı isimle faaliyet gösteren yapılarını da aynı kapsama alması hem hukuki hem ahlaki bir yükümlülüktür. PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin şu anda cezaevinde bulunan eski genel başkanının ve yönetiminin çağrısıyla bundan tam 9 yıl önce yaşanan hadiseler bile tek başına böyle bir tavrı gerekli kılar.”
– “Bu konsept sadece PKK’yla sınırlı değildir”
Erdoğan, 9 yıl önce yaşanan olaylarda güvenlik görevlilerinin yanı sıra aralarında Yasin Börü’nün de olduğu onlarca sivil vatandaşın vahşice katledildiğini anımsatarak, “Bu kanlı hadiselerin sorumlularına arka çıkanlar da en az onlar kadar suçludur. Tüm isimleri ve uzantılarıyla PKK’yı tamamen ortadan kaldırana kadar sınır ötesi harekatlarını ettirme, küresel düzeyde istihbari faaliyetler yürütme Türkiye’nin meşru hakkıdır.” şeklinde konuştu.
“Bir gece ansızın gelebiliriz” sözünün gereğini her gün, her an yerine getirmeyi sürdüreceklerini vurgulayan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Bu konsept sadece PKK’yla sınırlı değildir. Onunla birlikte FETÖ’den DEAŞ’a ülkemizi hedef alan terör örgütlerinin hepsini kapsamaktadır. Diğer yandan Kuzey Irak sınırlarımızda oluşturmaya başladığımız güvenlik koridorunu her geçen ay biraz daha yaygınlaştırıyor, tahkim ediyoruz. Irak Merkezi Hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile işbirliği içinde yürüttüğümüz bu çalışmaları tamamlayarak çemberi kapattığımızda terörle mücadelede yeni bir safhaya geçeceğiz. Türkiye’nin buradaki operasyonlarıyla terör örgütünü çökertmesi, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin huzuruna da katkı verecektir. Irak’la geliştirdiğimiz siyasi ve ekonomik ilişkilerin geleceği bakımından da bu sürecin bir başarıyla sonuçlanmasını hayırlı bir adım olarak görüyoruz.”
“Karabağ’da Azerbaycanlı kardeşlerimizin kararlı ve cesur mücadelesiyle elde edilen zaferi bir kez daha tebrik ediyoruz.” diyen Erdoğan, bu tecrübeler ışığında Ermenistan yönetiminden beklentinin, önümüzdeki dönemde aklın ve hakkaniyetin ışığında barış, güvenlik ve refah odaklı bir politika izlemesi olduğunu söyledi.
Erdoğan, “Şayet bu şekilde hareket eder, Zengezur Koridoru’nun açılması başta olmak üzere verdiği sözleri tutarsa Ermenistan yönetimiyle ilişkilerimizi adım adım geliştirmeye hazır olduğumuzu tekrar ifade etmek istiyorum. İran yönetimine de bölgede barışın ve huzurun kökleşmesini sağlayacak siyasi ve ekonomik adımların yolunu açacak bu tarihi projede birlikte hareket etme çağrısında bulunuyorum.” dedi.
– “BM’nin ve diğer uluslararası kuruluşların Filistin’le ilgili aldığı kararların neredeyse hiçbiri uygulanmadı”
Erdoğan, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın ve onun içinde yer aldığı Kudüs-ü Şerif’in gönül dünyalarında ayrı bir yeri olduğunu belirterek, “İnsanlığın en eski yerleşimlerine, medeniyetlerine beşiklik eden Kudüs merkezli coğrafyadaki her kökenden ve inançtan insanlar ecdadımızın idaresinde asırlarca barış ve huzur içinde yaşamıştı. Ecdat, bölgenin dini zenginliğine El Halil Kapısı’nın üzerine ‘Lailahe illallah İbrahim halilullah’ ifadesini yazacak kadar özenle ve itinayla yaklaşmıştı. Maalesef bu bölge Birinci Dünya Savaşı’nın ardından orayı terk etmek zorunda kalmamızla birlikte kanın, gözyaşının, gerilimin, çatışmanın, işgalin eksik olmadığı bir yere dönüştü.” diye konuştu.
Erdoğan, hem Filistin halkına yapılan haksızlıklar ve zulümlerin hem üç dinin kutsallarını içinde barındıran Kudüs’ün özellikle de Mescid-i Aksa’nın mahremiyetine yönelik tecavüzlerin bölgeyi hep diken üstünde tuttuğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Sorunların bu kadar derinleşmesinde elbette uluslararası toplumun Filistinlilere verdiği sözleri yerine getirmemesinin de çok ciddi payı vardır. Birleşmiş Milletlerin (BM) ve diğer uluslararası kuruluşların Filistin’le ilgili aldığı kararların neredeyse hiçbiri uygulanmadı. Türkiye olarak bizim bu konudaki tavrımız en başından itibaren nettir. 1949 yılından beri İsrail devletini tanıyoruz ve kimi zaman kesintiye uğrasa da diplomatik ilişkilerimizi sürdürüyoruz. Bununla birlikte 1967 sınırlarında, başkenti Kudüs olan, coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devleti kurulmadan bölgeye huzur gelmeyeceğine inanıyoruz. Filistin halkını sürekli taciz ederek, can ve mal güvenliğini hiçe sayarak, evlerine ve arazilerine el koyarak, altyapısını tahrip ederek kalkınmasına engel olarak bölgedeki sorunun çözülemeyeceği açıktır. Böyle bir yaklaşım sadece derinleşen huzursuzluğun yol açtığı çatışmaların artmasına, her iki tarafın da sürekli kanının dökülmesine, nihayetinde de barış arayışlarının hep hüsranla sonuçlanmasına yol açar.”
İsrail’in, Filistin halkının temel haklarını hiçe sayan yaklaşımının son olayda da görüleceği üzere kendi halkının güvenliğini de tehdit ettiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz ne İsrail topraklarında ne Filistin topraklarında tek bir masumun dahi burnunun kanamasına razı olmadığımızı hep söyledik, söylüyoruz. Bugün de aynı yerdeyiz, değişen bir şey yok. Bugün hiçbir ayrım yapmadan, inancına, kökenine bakmadan, insanı bu şekilde savunuyoruz. İsrail güvenlik güçlerinin ve illegal yerleşimcilerin Filistinlilere uyguladığı baskıya, zulme, yargısız infazlara, can ve mal tehdidine de nasıl karşıysak, İsrailli sivillere yönelik rastgele eylemlere de aynı şekilde karşıyız. Hele hele Gazze’nin orantısız hava ve kara saldırılarıyla yerle yeksan edilmesi, camilerin bombalanması, bu sırada yaşanan masum çocuk, kadın, yaşlı ve sivil ölümleri asla kabul edilemez bir durumdur. İsrail şehirlerine yönelik eylemlerde benzer manzaralar ortaya çıkmışsa bunları da kesinlikle tasvip etmiyoruz.”
– “Bir şiddet sarmalına girilmesi ilave acıdan başka bir şey getirmez”
Her şeyin olduğu gibi savaşın da bir adabı ve ahlakı olduğunu ve tüm tarafların buna riayet etmekle mükellef bulunduğunu kaydeden Erdoğan, “Altını çizerek hep ifade ettiğimiz gibi adil bir barışın kaybedeni olmaz. Bir şiddet sarmalına girilmesi ilave acıdan başka bir şey getirmez. İsrail yönetiminden Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarına yönelik bombardımanlarını, Filistinlilerden de İsrail’deki sivil yerleşimlere yönelik tacizlerini durdurmalarını istiyoruz. Bu itidalli adım barışa giden yolun kapısını da aralayacaktır. Gün, fevri değil, devlet aklıyla, soğukkanlılıkla ve insanlık vicdanıyla etme günüdür. Türkiye olarak tarafların talep etmesi halinde esir takası dahil her türlü arabuluculuğa hazır olduğumuzu belirtmek isterim.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, bir süredir devam eden ve son 3 gündür daha da yoğunlaştırılan diplomatik temasların artırılarak sürdürüldüğünü, bugün Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile son derece verimli telefon görüşmeleri gerçekleştirdiklerini anlattı. Her iki lidere de sivil ölümlerinden duydukları derin üzüntüyü ifade ettiğini vurgulayan Erdoğan, çatışmaların sonlandırılması ve sükunetin bir an önce sağlanması noktasında ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını dile getirdiğini söyledi.
Bugün ayrıca, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani, Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Malezya Başbakanı Enver İbrahim ile de görüşerek akan kanın nasıl durdurabileceğini değerlendirdiklerini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
“Gazze halkının ihtiyaç duyacağı insani yardım malzemelerinin tedariki konusunda da gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz. Dünya dikkatini İsrail’de yaşanan hadiselere çevirmişken, Güney Asya’nın kadim coğrafyası Afganistan’dan acı bir haber geldi. Cumartesi Afganistan’ın Herat vilayetinde meydana gelen ve en büyüğü 6,3 şiddetinde ölçülen bir dizi deprem büyük yıkıma yol açtı. İlk belirlemelere göre ölü sayısının 2 bin 500’ü, yaralı sayısının 10 bini bulduğu depremlerde hayatını kaybeden Afganistanlı kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Türkiye olarak deprem haberini alır almaz hemen arama kurtarma, sağlık ve yardım personellerimizi, malzemelerimizi hazırladık. Ayrıca bölgede faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarımızı harekete geçirdik. Bugün itibariyle Afganistan’a ulaşan ekiplerimiz ülkenin afet yönetiminden sorumlu birimleriyle işbirliği içinde çalışmalarına başladı. Yakın zamanda çok daha büyük deprem felaketi yaşamış bir ülke olarak Afganistan’daki kardeşlerimizin yanında yer almaya, her türlü ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaya devam edeceğiz. Rabbim ülkemizi, kardeşlerimizi ve tüm dünyayı her türlü afetten muhafaza eylesin diyoruz.”
GÜNDEM
25 Kasım 2024GÜNDEM
25 Kasım 2024GÜNDEM
25 Kasım 2024GÜNDEM
25 Kasım 2024FOTO GALERİ
25 Kasım 2024FOTO GALERİ
25 Kasım 2024FOTO GALERİ
25 Kasım 2024